Editör Kurulu Mesajı
Prof.Dr. R. Gökhan ATIŞ
Yayın Kurulu
Hakem Listesi
İçindekiler
Özgün Araştırma
Klinik yan dal eğitimi sonrası laparoskopik donör nefrektomide ilk deneyimler
Mehmet Altan, Anar Aghayev, Alihan Kokurcan, Sanem Çimen, Sertaç Çimen, Hasan Nedim Göksel Göktuğ
Özet
Amaç: Son dönem böbrek yetmezliği olan hastalarda böbrek nakli altın standart tedavi yöntemidir. Cerrahinin tüm alanlarında minimal invazif cerrahiye olan eğilim böbrek donör cerrahilerinde de kendisini göstermiş olup açık donör nefrektomi, yerini büyük oranda laparoskopik donör nefrektomiye bırakmıştır. Laparoskopik donör nefrektomi ile ilgili tecrübe kazanabilmenin çeşitli yolları vardır. Bunlardan ilki akredite bir böbrek nakli yan dal eğitimi görmektir. Bu çalışmada, daha önce böbrek nakli ve laparoskopik donör nefrektomi deneyimi olmayan ancak ileri laparoskopik ürolojik girişimlerin yapıldığı bir üroloji kliniğinde, yurtdışında transplant cerrahisi yan dal eğitimi almış olan iki cerrahın birlikte gerçekleştirdikleri ilk 12 vakanın sonuçlarını sunmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Şubat 2017-Temmuz 2019 yılları arasında gerçekleştirilen laparoskopik donör nefrektomi olguları retrospektif olarak incelendi. Hastaların preoperatif, intraoperatif ve postoperatif verilerinin kayıtlı olduğu veritabanı analiz edildi. Tüm donör nefrektomi cerrahileri pür laparoskopik transperitoneal yaklaşımla yapıldı.
Bulgular: Laparoskopik donör nefrektomi uygulanan 12 hastanın 6’ sı (%50) kadın, 6’ sı (%50) erkekti. Hastalarımızın yaş ortalaması 45,0 ± 13,0 yıl iken, yaş dağılımı ortanca 49 yıl olmak üzere 22 ile 65 arasında değişiyordu. Donör nefrektomi için 12 vakanın 11’ inde (%91), sol böbrek renal veninin ve arterinin sağa göre daha uzun olması nedeniyle sol böbrek tercih edildi. Hastalarımızın ortalama ameliyat süresi 96,0 ± 8,0 dk, ortalama sıcak iskemi süresi 4,0 ± 2,0 dk olarak ölçüldü. Ortalama hastanede kalış süresi 2,5 ± 0,5 gün olarak saptandı.
Sonuç: Laparoskopik donör nefrektominin tecrübeli veya yeterli eğitim almış cerrahlar tarafından gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Daha önce laparoskopik donör nefrektomi deneyimi olmayan bir üroloji kliniğinde, ilgili yan dal eğitimini almış olarak gerçekleştirilen laparoskopik donör nefrektomi vakaları literatür ile kıyaslanılabilir bir biçimde güvenli ve başarılı sonuçlar verebilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Donör, laparoskopi, nefrektomi, transplantasyon
Özgün Araştırma
Yüksek riskli prostat kanserli hastalarda açık retropubik ve robot yardımlı radikal prostatektominin onkolojik ve fonksiyonel sonuçları
Furkan Sendogan, Volkan Tuğcu, Turgay Turan, Selçuk Şahin, Özgür Efiloğlu, Asıf Yıldırım
Özet
Amaç: Çalışmamızda yüksek riskli prostat kanserine sahip hastalarda uygulanan açık ve robot yardımlı prostatektominin onkolojik ve fonksiyonel sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda deneyimli iki merkez tarafından 2014-2018 yılları arasında 118 açık radikal prostatektomi (ORP) ve 66 robot-yardımlı radikal prostatektomi (RARP) uygulanan yüksek risk prostat kanserine sahip hastaların dataları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. D’Amico risk sınıflamasına göre prostat spesifik antijen (PSA)>20 ng/ml veya Gleason skor >7 (ISUP-grade 4/5) veya klinik evre ≥ T2c komponentlerinden herhangi birine sahip hastalar yüksek riskli prostat kanseri olarak kabul edilmiştir. Hastalara operasyon öncesi uzak metastazı dışlamak ve ekstrakapsüler yayılım riskini değerlendirmek amacıyla tüm abdomen manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve kemik sintigrafisi gerçekleştirilmiştir. Hastaların iki defa ardışık olarak değerlendirilen PSA değerinin ≥ 0.2 ng/mL olması biyokimyasal rekürrens olarak kabul edilmiştir. Üriner kontinans ped kullanım durumu ile erektil fonksiyon ise fosfodiesteraz tip-5 inhibitörü kullanımı ile veya kullanılmadan gerçekleştirilen vajinal penetrasyonun sözel sorgulanması ile tanımlanmıştır.
Bulgular: Çalışmamızda preoperatif PSA değeri, prostat biyopsi Uluslararası Ürolojik Patoloji Topluluğu (ISUP) derecesi ve klinik evre ORP grubunda istatistiksel anlamlı düzeyde daha yüksek saptanmıştır. Her iki grup arasında pozitif cerrahi sınır, ekstrakapsüler yayılım, seminal vezikül invazyonu ve lenf nod invazyonu açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır. Biyokimyasal rekürrens ORP grubunda daha yüksek saptanmış olup androjen deprivasyon tedavisi ve radyoterapi gibi adjuvan tedaviler açısından her iki grup arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır. Her iki grupta hastaların birinci yıl değerlendirmelerinde üriner inkontinans ve erektil disfonksiyon açısında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Ortalama takip süresi RARP ve ORP için sırasıyla 15,55 ve 46,45 aydır.
Sonuç: Yüksek riskli prostat kanserinde uygulanan açık ve robot yardımlı prostatektomi onkolojik ve fonksiyonel olarak benzer sonuçlara sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Radikal prostatektomi, robot-yardımlı radikal prostatektomi, yüksek riskli prostat kanseri,
açık retropubik radikal prostatektomi
Özgün Araştırma
Üreteroskopik litotripsi sonrası yerleştirilen double-J stentteki kolonizasyonun klinik önemi göz ardı edilir mi?
Mehmet Çağlar Çakıcı, Ferhat Keser, Meftun Çulpan, Özgür Efiloğlu, Uygar Miçooğulları, Ahmet Tahra, Asıf Yıldırım
Özet
Amaç: Double-J stent (DJS) üzerinde mikroorganizmaların kolonize olmasının önemini değerlendirmek ve idrar yolu enfeksiyonuna (İYE) veya kolonizasyona neden olmayacak veya daha az olmasına neden olacak en güvenli DJS kalma süresini belirlemek. Diğer bir amaç ise DJS kolonizasyonunu etkileyen faktörleri incelemekti.
Gereç ve Yöntemler: Kliniğimizde Kasım 2017-Şubat 2020 tarihleri arasında üreteroskopik litotripsi uygulanan hastaların verileri geriye dönük olarak incelendi ve DJS kültürü olan hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastalar DJS kolonizasyonu pozitif (grup 1) ve DJS kolonizasyonu negatif (grup 2) olmak üzere iki gruba ayrıldı.
Bulgular: Ardışık 215 DJS’nin kolonizasyon oranı %31,2 idi. Özellikle 7. dekat ve sonrasında belirgin olmakla birlikte kolonizasyon yaş ilerledikçe daha fazla görüldü (p=0,013). Ortalama DJS kalma süresi grup 1’de 43,1±40,0 gün ve grup 2’de 32,0±15,6 gündü (p=0,032). 4 hafta veya daha az, 4-6 hafta ve 6 haftadan uzun süreli DJS’lerin kolonizasyon oranları sırasıyla %27,5, %26 ve %50 idi (p=0,017). DJS kolonizasyonu, İYE görülmesi ve idrar kültürü pozitifliği ile pozitif korelasyon gösterdi (sırasıyla kappa (κ) katsayısı=0,100, κ=0,216, p<0,05). Çok değişkenli regresyon analizi, İYE’ye neden olan bağımsız risk faktörlerinin stent çıkarılmadan önceki idrar kültürünün pozitif olması (OR:29,487, p<0,001) ve >6 hafta DJS bulunma süresi (OR:7,584, p=0,003) olduğunu gösterdi.
Sonuç: İdrar kültürü pozitifliği ve DJS’nin 6 haftadan uzun sürmesi, DJS’li hastalarda üreteroskopik litotripsi sonrası İYE’yi öngörebilecek faktörlerdir. Ayrıca yüksek komorbidite skoru, İYE öyküsü ve idrar kültürü pozitifliği de DJS kolonizasyonu için bağımsız risk faktörleridir.
Anahtar Kelimeler: Kolonizasyon, double j stent, üreteroskopi, idrar kültürü, idrar yolu enfeksiyonu, ürolitiyazis
Özgün Araştırma
Retrograd İntrarenal Cerrahi sonrası taşsızlık değerlendirilmesinde üç skorlama sisteminin karşılaştırılması
Ahmet Tahra, Erdem Zengin, Resul Sobay, Eyüp Veli Küçük
Özet
Amaç: Retrograd intrarenal cerrahi (RIRC) böbrek taşları için etkin ve güvenilir, minimal invaziv bir yöntemdir ancak cerrahi sonrası taşsızlık oranını değerlendirmek için kabul edilmiş bir yöntem yoktur. Bu çalışmamızda, fleksible üreterorenoskopi(f-URS) sonrası taşsızlık oranlarını değerlendirmek için kullanılan Resorlu-Ünsal taş skoru, R.I.R.S skorlama sistemi (R.I.R.S scoring system), Modifiye Seoul Ulusal Üniversitesi Taş kompleksi [Modified Seoul National University Stone Complex (S-ReSC)] skorlama sistemlerini karşılaştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: 2018-2019 yıllarında RIRC uygulanan hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Taşsızlık durumunu değerlendirmek için postoperatif Bilgisayarlı Tomografi (BT) ile görüntüleme yapılan 93 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların preoperatif görüntülemeleri ile Resorlu-Ünsal taş skoru, R.I.R.S skorlama sistemi (R.I.R.S scoring system), Modifiye Seoul National University Stone Complex (S-ReSC) skorlama sistemleri ile skorlama yapıldı . Postoperatif BT’de rezidü fragman olmaması taşsızlık olarak tanımlandı. Taşsızlık durumunu etkileyen faktörler değerlendirildi.
Bulgular: Ortalama yaş 45.07 ± 13.32 yıl idi. Ortalama taş boyutu 15.4 ± 4.31 mm idi. Taşsızlık oranı %82.8 idi. Ortanca Resorlu-Ünsal taş skoru 0 (0-3), R.I.R.S skoru 5 (4-10) ve S-ReSC skoru 1 (1-12) idi. Tek değişkenli analizde taş boyutu ve skorlama sistemleri taşsızlığı öngörmede anlamlı bulunurken, çok değişkenli analizde taşsızlık için sadece R.I.R.S. skorlama sistemi ve S-ReSC skorları öngörücü faktör olarak belirlendi. ROC eğrisinde tüm skorlama sistemleri taşsızlık oranı açısından yüksek öngörücülüğe sahip idi.
Sonuç: Retrograd intrarenal cerrahi sonrası taşsızlık değerlendirilmesi için tüm skorlama sistemleri etkindir. Çalışmamızda Modifiye S-ReSC ve R.I.R.S skorlama sistemleri ile taşsızlık öngörülebilirliği daha yüksek bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Böbrek taşı, retrograd intrarenal cerrahi, skorlama yöntemleri
Özgün Araştırma
Böbrek taşı tedavisinde fleksibl üreterorenoskopi ile lazer litotripsi sonrası enfektif komplikasyonları etkileyen faktörler
Feyzullah Çelik, Şaban Oğuz Demirdöğen, Şenol Adanur
Özet
Amaç: Böbrek taşlarının tedavisinde holmium lazer ile fleksibl üreterorenoskopi (f-URS) prosedürü sonrası enfeksiyöz komplikasyonları etkileyen faktörleri değerlendirmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Ocak 2015 – Ekim 2019 tarihleri arasında kliniğimizde böbrek taşı nedeniyle holmiyum lazer ile f-URS uygulanan 482 hastanın cinsiyet, yaş, komorbidite, son altı ayda endoskopik taş cerrahi öyküsü, idrar analizi ve idrar kültürü sonuçları, kan testi sonuçları, operasyon süresi, rezidüel taşlar ve taş boyutu verileri retrospektif olarak incelendi. Tüm hastalara standart bir f-URS prosedürü uygulandı. Ameliyat sonrası ateşle birlikte üriner trakt enfeksiyonu, Sistemik İnflamatuar Cevap Sendromu (SIRS) ve sepsis gibi postoperatif görülen enfeksiyöz komplikasyonlar kaydedildi.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 52±15 yıl ve preoperatif serum kreatinin seviyeleri 0,94±0,34 mg/dL idi. f-URS prosedürü uygulanan 22 hasta soliter böbrekli idi. Preoperatif pozitif idrar kültürü olan hasta sayısı 62(%12,9) idi ve 253 hastada preoperatif Double J (DJ) stent olduğu tespit edildi. Ortalama taş dansitesi 1010±393 Hounsfield Unit (HU) bulundu. Operasyon esnasında 473(%98,1) hastada üreteral acces sheat kullanıldı. Ortalama operasyon süresinin 56±19 dk idi. İlk seansta taşsızlık oranı %80,7 olarak bulundu. f-URS sonrası enfeksiyöz komplikasyon insidansı %10 (n = 48) idi. 21 hastada (%4,4) ateşle birlikte üriner trakt enfeksiyonu, 11 hastada (%2,2) SIRS, 16 hastada (%3,4) ise ürosepsis görüldü. Tek değişkenli analiz sonucu; ameliyat süresi, serum kreatinin yüksekliği, preoperatif pozitif idrar kültürü, son altı ay içinde endoskopik taş tedavisi öyküsü, preoperatif DJ stent varlığı, taş boyutunun artışı ve rezidüel taş varlığı postoperatif komplikasyon ile ilişkili bulundu(p<0.05). Çok değişkenli regresyon analizi ile yapılan değerlendirmede, operasyon süresi, preoperatif pozitif idrar kültürü ve son altı ay içerisinde endoskopik taş tedavisi öyküsünün f-URS sonrası enfeksiyöz komplikasyonlar için prediktif faktörler olduğu tespit edildi.
Sonuç: Böbrek taşlarının fleksibl URS ile holmium lazer litotripsi tedavisinde; ameliyat süresinin, preoperatif pozitif idrar kültürünün ve son altı ay içerisinde endoskopik taş tedavisi öyküsünün bağımsız olarak f-URS prosedürünü takiben enfeksiyöz komplikasyonların gelişimi ile ilişkili bulundu.
Anahtar Kelimeler: Böbrek taşları, flexibl ureterorenoskopi, enfektif komplikasyonlar, risk faktörleri
Özgün Araştırma
Koronavirüs pandemisinin laparoskopik ürolojik cerrahi üzerine etkisi
Alihan Kokurcan, Mehmet Çağlar Çakıcı, Ferhat Keser, Uygar Miçooğulları, Mehmet Altan, Erdem Kısa, Ahmet Nihat Karakoyunlu, Ramazan Gökhan Atış, Asıf Yıldırım
Özet
Amaç: Koronavirüs hastalığı-19 (COVID-19) tüm dünyada üroloji de dahil olmak üzere bütün uzmanlık dallarını etkilemiştir. Pandemi döneminde üroloji pratiğinde genel ayaktan başvuru ve cerrahi prosedür sayılarında azalma görülmüştür. Bu çalışmada COVID-19 pandemisinin özellikle laparoskopik ürolojik cerrahi üzerine etkilerini incelemek istedik.
Gereç ve Yöntemler: Üçüncü basamak sağlık kuruluşu olan yüksek volümlü 3 merkezdeki Üroloji kliniklerinde, pandemi öncesi Mart 2019 – Mart 2020 arasındaki bir yıllık dönemde laparoskopik cerrahi uygulanan hastalar (Grup 1) ve pandemi dönemindeki Mart 2020 – Mart 2021 arasındaki bir yıllık süreçte laparoskopik cerrahi yapılan hastalar (Grup 2) değerlendirildi. Bu kesitsel çalışmada hasta verileri hasta dosyaları kullanılarak retrospektif olarak incelendi.
Bulgular: 241 hastanın 152’si Grup 1’de, 89’u Grup 2’deydi. Gruplar arasında cinsiyet ve yaş açısından farklılık izlenmedi. Gruplar arasında intraoperatif ve postoperatif majör komplikasyonlarda anlamlı farklılık saptanmadı (sırasıyla p=0,602; p=0,626). Pandemi döneminde uygulanan üroonkolojik cerrahi sayısı (n=63; %70,8), pandemi öncesi döneme kıyasla (n=81; %53,3) anlamlı olarak yüksekti (p<0,05).
Sonuç: Pandeminin etkisi olarak laparoskopik cerrahilerde de belirgin düşme gözlenmekle beraber üroonkolojik cerrahi oranlarında ise belirgin yükselme gözlenmiştir. Komplikasyon oranları değerlendirildiğinde pandemi dönemi ve pandemi öncesi dönem arasında fark saptanmamıştır.
Anahtar Kelimeler: COVID-19, komplikasyon, laparoskopik cerrahi, üroonkoloji