Editör Kurulu Mesajı
Prof. Dr. Selçuk GÜVEN
Yayın Kurulu
Hakem Listesi
İçindekiler
Özgün Araştırma
Perifere yönlendirilmiş 12 odak prostat biyopsi uygulamasında prostat dışı ve yetersiz doku örneklemesine etki eden faktörler
Huseyin Kocan, Ilker Yildirim, Sinharib Citgez, Mahmut Gökhan Toktas, Selahattin Caliskan, Enver Ozdemir
Özet
Amaç: Prostat kanseri prostat dokusunun periferine daha fazla yerleşim gösterdiğinden, doku örneklemelerinde prostatın laterallerine yönlendirilmesi önerilmektedir. Lateral örneklemelerde bazı odaklarda prostat dışı doku ve prostatın anatomisinden dolayı yetersiz doku ile karşılaşılmaktadır. Transrektal ultrasonografi (TRUS) eşliğinde alınan sistematik prostat biyopsilerinde prostat dışı doku saptanmasına etki eden faktörler araştırıldı.
Gereç ve Yöntemler: Retrospektif olarak TRUS eşliğinde 12 odak sistematik prostat biyopsisi alınan 2509 hastanın, patoloji spesmenlerinde prostat dışı doku saptanan (grup 1) ve tüm odakların prostat dokusu olanlar (grup 2) olarak iki gruba ayrıldı. Ayrıca; yaş, prostat volümleri (PV), prostat spesifik antijen (PSA) ,dijital rektal muayene (DRM) (şüpheli olanlar ve normal olanlar) faktörlerinin prostat dışı doku gelmesinin etkileri araştırıldı.
Bulgular: 2509 hastanın 467(%18.61)’sinde prostat dışı doku saptandı, ortalama yaşı 65,6 yıl, ortalama PSA 14 ng/ml, ortalama PV 45.5, %19.7’sinin dijital rektal muayenesi şüpheli, %25,8 sinde prostat kanseri saptandı. Gruplar arasında yaş (p=0.220), PSA (p=0.030), prostat volüm (0.065), dijital rektal muayene (DRM) (p=0.09) ve patoloji sonucunun (p=0.052) prostat dışı doku saptanmasına etkileri istatistiksel anlamlılık değerleri elde edildi.
Sonuçlar: Sistematik 12 odak TRUS eşliğinde alınan prostat biyopsisinde, prostat dışı doku olmayanlarda PSA değerleri daha yüksektir. Tümör (+) tespit edilen hastaların tümör negatiflere göre prostat dışı doku olmama oranları gözlemsel olarak daha yüksektir. DRM şüpheli olan hastaların prostat dışı doku olmama oranları gözlemsel olarak daha yüksek saptandı.
Anahtar Kelimeler: Prostat, transrektal prostat biopsisi, prostat dışı doku, transrektal ultrasonograf
Özgün Araştırma
Kodlama sisteminin kullanışlılığı, ürogenital hastalık yüzdeleri ve ilgili kodların kullanım oranları
Huseyin Kocan, Mustafa Kadihasanoglu
Özet
Amaç: ICD -10 sağlık hizmeti sunan kuruluşlarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Hastalıkların tanısında kullanılan bu kodlama sistemi bize ulusal ve uluslararası tanıları standarize etmemize olanak tanıyarak, hastalıkların görülme oranlarının kolayca belirlenmesine olanak tanıyarak ilgili sağlık politikaları için yön gösterici olabilmesidir. Amaç 1 yıl içinde hastanemize başvuran tüm hastalar için kullanılan ICD-10 tanı kodlarının miktarı, ürogenital sistem hastalıklarla ilgili ICD-10 oranları , ürogenital sistem hastalık dağılımını belirlemektir.
Gereç ve Yöntemler: 15/04/2048-15/04/2019 tarihleri arasında Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tüm birimlerinde tedavi olan ve bunların tanı ve tadavisinde kullanılmış olan toplam 3.764.124 ICD -10 Kodları kayıt altına alındı. Ürogenital sistem için kullanılan 174.448(%5) ICD-10 kod ve ürogenital hastalıkalrı için belirlenmiş olan ve hiç kullanılmayan kodlar kayıt altına alındı.
Bulgular: Ürogenital hastalıklar ile ilgili 196 ICD-10 kodlama sisteminden 43(%22) tanesinin kullanılmadığı, 1 yıllık süreçte toplam kodlama sisteminin %5 i Ürogenital sistem hastalıklarla ilgili olduğu ve bunun %50 oranında enfeksyon hastalıklarıyla ilgiliydi.
Sonuçlar: Sonuçlarımız diğer çalışmalar ile uyumluluk göstermektedir ve ICD kod kullanımı benzer nedenlerden ana tanı kodlarında yoğunlaşmaktadır. WHO’nün stantardize edeceği ICD-10 kod kullanımı sertifikasyon programları düzenlenmesi ulusal ve uluslararası doğru verilerin sağlanmasına katkı sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: ICD-10 kod, ürogenital sistem hastalıkları, WHO, epidemioloji
Özgün Araştırma
Medikal tedaviye dirençli aşırı aktif mesane tedavisinde detrüsör içi botulinum toksin enjeksiyonu
Adem Emrah Coguplugil, Bahadir Topuz, Sercan Yilmaz, Murat Zor, Mesut Gurdal
Özet
Amaç: Bu çalışmada dirençli aşırı aktif mesane (AAM) hastalarında onabotulinumtoksin-A (BONTA) enjeksiyonu sonuçları sunulmaktadır.
Gereç ve Yöntemler: 2013-2018 yıllarında dirençli AAM nedeniyle BONTA uygulanan hastalar retrospektif olarak taranıp kaydedildi. En az iki antimuskarinik ilacı 3 ay süreyle kullanmış olmasına rağmen fayda görmeyen ya da yan etkilerini tolere edemeyen hastalar dirençli AAM olarak tanımlandı. Hastalara ürodinamik ve/veya klinik olarak AAM tanısı kondu. Preoperatif ve postoperatif 2 hafta, 3 ay ve 6 ayda idrar analizi ve kültürü, postvoid rezidü idrar (PVR) ölçümü ve işeme günlüğü ve/veya semptom skorları ile değerlendirme yapıldı. İyileşme, tam kuruluk sağlanması veya semptomlarda >%50 düzelme olarak belirlendi. Tüm yan etkiler kaydedildi.
Bulgular: 71 hastaya dirençli AAM tanısıyla detrüsör içi 100 Ü BONTA uygulandı. Ortalama hasta yaşı 33,5 idi (aralık: 21-86 yıl). İyileşme oranları üçüncü ayda %78,8 ve altıncı ayda %67,6 idi. Komplikasyonlar şu şekildeydi; yüksek PVR nedeniyle temiz aralıklı kateterizasyon (TAK, %12,6), mikroskopik geçici hematüri (%7,1) ve akut sistit (%8,4). TAK başlanan hastaların tümünde 5 hafta içinde yüksek PVR değerleri normale döndü. Akut retansiyon ve sistemik yan etki görülmedi.
Sonuç: Dirençli AAM hastalarında detrüsör içi 100 Ü BONTA enjeksiyonu etkili ve düşük komplikasyon oranları ile güvenli bir yöntem olarak kullanılmaya devam etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Aşırı aktif mesane, botulinum toksin, detrüsör içi enjeksiyon, dirençli, onabotulinum toksin-A
Özgün Araştırma
Preoperatif gelişmiş bilgisayarlı tomografi, renal hücreli karsinomda çevre dokulara invazyonu gösterir mi?
Burak Kopru, Turgay Ebiloglu, Sinan Akay, Selcuk Sarikaya, Murat Zor, Engin Kaya, Giray Ergin, Ibrahim Yavan, Mesut Gurdal
Özet
Amaç: Renal hücreli karsinomların cerrahi tedavilerinden önce preoperatif gelişmiş bilgisayarlı tomografinin komşu yapılara invazyonu hakkında yeterli bilgi verip vermediğini belirlemek.
Gereç ve Yöntemler: Ocak 2015 ile mart 2018 tarihleri arasında böbrek kitlesi nedeniyle açık radikal veya parsiyel nefrektomi yapılan toplam 50 hasta bu retrospektif çalışmaya dahil edildi. Radyolog tarafından preoperatif gelişmiş bilgisayarlı tomografi ile karaciğer, vena kava, aort, dalak, pankreas, iliopsoas kası, karın arka duvarındaki yağ düzlemleri ve sınırlarının düzenliliğini veya düzensizliğini özenle inceledi. Ürolog tarafından intraoperatif olarak aynı parametreleri kaydedildi ve intraoperatif bulgular kayıt altına alındı. İntraoperatif ortamda invazyon tanısı, söz konusu organın diseksiyonu sırasında elde edilen bulgulara göre değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmada 16 (% 32) kadın ve 34 (% 68) erkek vardı. Ortalama hasta yaşı 60.14 ± 13.89 (26-88)
idi. Etkilenen böbrek ünitesi 22 (% 44) hastada sağ böbrek, 28 (% 56) hastada sol böbrek idi. Preoperatif
gelişmiş bilgisayarlı tomografi ile operasyon arası ortalama gecikme süresi 34.48 ± 12.07 (1-60) gün olarak
tespit edildi.
Sonuç: Karaciğer, dalak, pankreas, iliopsoas kası ve abdominal arka duvar için preoperatif gelişmiş bilgisayarlı tomografinin ameliyatta tespit edilenden daha fazla yanlış pozitif yapışma veya düzensizlik sonuçları vermektedir. Vena kava ve aort için preoperatif gelişmiş bilgisayarlı tomografi cerrahide görülen doku yapışıklıkları veya düzensizliklerini yeterli düzeyde tespit edememiştir.
Anahtar Kelimeler: Bilgisayarlı tomografi, renal hücreli karsinoma, invazyon
Özgün Araştırma
Gleason skoru3+3 prostat kanseri olan hastalarda radikal prostatektomi sonrası evre ilerlemesinin öngörülmesinde PI-RADS versiyon 2’nin rolü
Sercan Yılmaz, Bahadır Topuz, Can Sicimli, Adem Emrah Coğuplugil, Engin Kaya, Murat Zor, Selahattin Bedir
Özet
Amaç: Gleasonskoru (GS), prostat kanserinin agresifitesinin öngörülmesinde kullanılan en önemli parametrelerdendir. TRUS prostat biyopsisindeki Gleason skoru ile radikal prostatektomi sonrası belirlenen Gleason skoru arasında uyumsuzluk saptanabilir. Bu çalışmada TRUS-bx sonrası GS 3+3 prostat kanseri olan hastalarda radikal prostatektomi sonrası GS evre ilerlemesini öngörmede mp-MRG özellikleri ve PI-RADS V2’nin önemini araştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Hastanemizde Ocak 2016 ile Ocak 2020 yılları arasında TRUS-Bx sonrası GS 3+3 prostat kanseri saptanan ve robot yardımlı radikal prostatektomi (RARP) uygulanan hastaların verileri retrospektif olarak incelendi. Hastalar cerrahi sonrası evre ilerlemesi olan (Grup1) ve olmayan (Grup2) olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Hastaların PSA seviyesi, hasta yaşı, prostat hacmi, PSA dansitesi, mp-MRG’ deki indekslezyon boyutu, PI-RADS versiyon 2 skorları değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen toplam 43 hastanın ortalama yaşı 63.7±7. 1 yıl idi. Yirmi beş hastada (%58.1) cerrahi sonrası evre ilerlemesi gözlenmiştir. Final patoloji raporuna göre prostat kanseri evre ilerlemesi gözlenen ve gözlenmeyen hasta grubunda yaş, PSA dansitesi ve PIRADS V2 skoru istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Evre ilerlemesi PI-RADS versiyon 2 skoru 4 olan 8 hasta ve 5 olan 5 hasta olmak üzere toplam 13 hastada gözlendi. mp-MRG indeks lezyon boyutu her iki grup arasında istatistiksel anlamlı fark olmasa da evre ilerlemesi olan grupta daha büyüktü (12.15±4.3vs15.69±7.6). mp-MRG’ de prostat dışı yayılım gözlenmeyen hiçbir hastada evre ilerlemesi yokken, prostat dışına yayılım rapor edilen sadece 3 hastada evre ilerlemesi rapor edildi.
Sonuç: mp-MRG PIRADS v2 skorunun prostat kanseri evre ilerlemesinde önemli olduğunu saptadık.
Anahtar Kelimeler: Gleason skoru,multi-parametrik manyetik rezonans görüntüleme, PI-RADS skoru, prostat kanseri
Özgün Araştırma
Transüretral mesane tümörü rezeksiyonu patoloji örneğinde detrusor kas dokusunun varlığını etkileyen faktörler
Erhan Demirelli, Ercan Öğreden, Mefail Aksu, Mehmet Karadayı, Ural Oğuz
Özet
Amaç: Mesane tümörü patolojik incelemesinde detrusor kas dokusunun (DKD) ortaya konulması doğru evreleme ve transüretral mesane tümörü rezeksiyonu (TUR-MT) sonrası tedavi planlanmasında oldukça önem arz eder. Bu çalışmada TUR-MT sonrası patoloji spesmeninde DKD örneklenmesine etki eden faktörleri belirlemeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Kliniğimizde primer mesane tümörü nedeniyle TUR-MT yapılan ve ameliyat notunda tümörün lokalizasyonunun işaretlendiği mesane diyagramı kullanılan 59 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Patoloji spesmeninde DKD izlenmeyen 26 hasta grup I, DKD izlenen 33 hasta grup II olarak isimlendirildi. Gruplar arasında yaş, cinsiyet, tümör sayısı, tümör boyutu ve tümör lokalizasyonu açısından fark olup olmadığı incelendi.
Bulgular: Çalışmamızda DKD izlenme oranı %56 olarak tespit edildi. Hastaların yaş ortalamaları grup I’ de 69.5±10.2 iken grup II’ de 68.7 ± 9.2 idi (p=0.755). İki grup arasında cinsiyet dağılımı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0.646). Tümör lokalizasyonuna baktığımızda grup I de tümörlerin %11.5’i kubbede, %11.5’i karşı duvarda ve %77’ si yan duvarlarda; grup 2’ de ise %6.1’i kubbede, %27.2’ si karşı duvarda ve %66.7’ si de yan duvarlarda izlendi. Grup I ve grup II arasında tümör lokalizasyonu açısından anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Ortalama tümör sayısının ve tümör boyutlarının her iki grupta da istatistiksel olarak benzer olduğu saptandı (p>0,05).
Sonuç: Hastaların patolojik örneklerinde DKD görülmesine yaş, cinsiyet, tümör boyutu, tümör sayısı, tümörün mesane duvarındaki lokalizasyonu gibi değişkenlerin etkisinin olmadığı saptandı.
Anahtar kelimeler: mesane tümörü, TUR-MT, tümör lokalizasyonu, detrusor kas tabakası
Özgün Araştırma
RIRS’ ta tam taşsızlık için prediktif faktörler; güncel bir retrospektif analiz
Gökhan Ecer, Mehmet Giray Sönmez, Mehmet Balasar, Arif Aydın, Ahmet Öztürk
Özet
Amaç: Üriner sistem taş hastalığı ülkemizde sık görülen ve cerrahi nedeni olan bir hastalıktır. Günümüzde taş hastalığı için retrograd intrarenal cerrahi (RIRS) en önde gelen minimal invaziv tedavi seçeneklerinden birisidir. Bu çalışmada böbrek taşı nedeniyle RIRS yaptığımız hastalarda başarı ve komplikasyonları etkileyen faktörleri belirlemeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Haziran 2019-Temmuz 2020 tarihleri arasında böbrek taşı tanısı konulan ve RIRS operasyonu yapılan toplam 106 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Hastalar RIRS başarısının sağlandığı (Grup 1) ve RIRS başarısının sağlanamadığı (Grup 2) olarak 2 gruba ayrılmıştır. Hastaların demografik, radyolojik ve cerrahi ilişkili verileri hasta kayıtlarından retrospektif olarak incelenmiştir. Veriler SPSS programı yardımıyla analiz edilerek yorumlanmıştır.
Bulgular: Yaş, cinsiyet, ek hastalık varlığı, Beden Kitle indeksi (BKİ) gibi demografik veriler açısından grupların birbirine benzediği görülmüştür. (Tablo 1). Taş lokalizasyonlarını değerlendirdiğimizde ise RIRS başarısının sağlandığı Grup 1’de üst polde, RIRS başarısızlığı olan Grup 2’de ise alt polde daha fazla taş olduğu izlendi. (p=0,027) Çalışmamızdaki hastaların ortalama taş boyutu 12,7 mm olup, Grup 1’de 12.02, Grup 2’de 18,3 mm olarak tespit edilmiştir.(p=0,004) Hastaların alt pol infindübulopelvik açıları BT görüntülerinden ölçüldüğünde Grup 1’de 55,8°, Grup 2’de 48,2° olarak ölçüldü. Grup 1’in istatistiksel anlamlı olarak daha yüksek olduğu belirlendi (p=0,02). Ortalama operasyon süresi, taş dansitesi, floroskopi süresi ve preoperatif serum kreatinin seviyeleri arasında istatistiksel anlamlı farklılık saptanmadı.
Sonuç: Çalışmamızda RIRS başarısını etkileyen faktörler taş lokalizasyonu, taş boyutu ve alt pol infindibulopelvik açı olarak bulunmuştur. Uygun hastalarda kullanıldığında düşük komplikasyon oranları ve yüksek taşsızlık oranları elde edilebilmektedir. Böbreğe ulaşım açısından anatomik problemi olmayan daha küçük boyutta ve daha az sayıda böbrek taşı olan hastalarda etkin olarak kullanılabilen bir yöntem olarak seçilebilmektedir.
Anahtar Kelimeler: böbrek taşı, fleksibl üreterorenoskopi, retrograd intrarenal cerrahi, taşsızlık