Editör Kurulu Mesajı
Prof.Dr. R. Gökhan ATIŞ
Yayın Kurulu
Hakem Listesi
İçindekiler
Özgün Araştırma
Böbrek ve üreter taşlarında ESWL başarısını öngörmede radyografik ve litotriptör parametrelerinin klinik önemi
Özgur Efiloğlu , M.Çağlar Çakıcı , Hüseyin Özgür Kazan , Ferhat Keser , Asıf Yıldırım, Ramazan Gökhan Atış
Özet
Amaç: Ekstrakorporeal şok dalga litotripsi (ESWL), böbrek ve proksimal üreter taşlarının tedavisinde en sık kullanılan yöntemlerdendir. Çalışmamızda, ESWL başarısı için hangi parametrelerin etkili olduğunu saptamayı amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Ocak 2017 ile Aralık 2018 arasında, ESWL uygulanan 253 hasta prospektif olarak elde ettiğimiz ESWL veri tabanımızdan geriye dönük olarak analiz edildi. Kırk dört hastaya üreter taşı nedeniyle ESWL, 209 hastaya böbrek taşı nedeniyle ESWL uygulandı. Taş tipi, taş boyutları, hounsfield birim dansitesi (HBD), taş-cilt mesafesi (TCM) ve taşların yerleşimi, hastaların cinsiyeti ve yaşı, şok dalgalarının gücü ve sayısı ile toplam seans sayısı analiz edildi.
Bulgular: Genel tedavi başarı oranı tüm taşlar için %71,1, böbrek taşları için %70,3 ve üreter taşları için %75 idi. Taş boyutu, şok dalgası sayısı ve HBD böbrek taşlarının başarısını öngörmede etkili parametrelerdi. Yaş ve taş boyutu, tek değişkenli regresyon analizinde üreter taşları için başarının belirleyicileriydi. Çok değişkenli regresyon analizinde hem böbrek hem de üreter taşları için başarıyı öngören tek parametre taş boyutuydu (sırasıyla p=0,002 ve p=0,005). Üreter taşları için başarı oranı, 11,5 mm boyutu kestirim değeri olarak tanımlandığında, %81,8 duyarlılık ve %78 özgüllükle tahmin edilebilir olarak saptandı.
Sonuç: Böbrek taşları ve üreter taşları ESWL ile başarıyla tedavi edilebilir. Daha küçük ve HBD daha düşük olan böbrek taşlarının başarı oranı daha yüksektir. Üreter taşlarında ise daha genç hastalar ve daha küçük taşlar daha etkili bir şekilde parçalanabilir. ESWL başarısı için en önemli parametre taş boyutudur.
Anahtar Kelimeler: vücut dışı şok dalga litotripsi, böbrek taşı, üreter taşı, hounsfield birim dansitesi
Özgün Araştırma
Benign prostat hiperplazi nedeniyle transüretral prostat rezeksiyonu uygulanan hastalarda statin kullanımının perioperatif kanamaya etkisi
Erkan Ölçücüoğlu, Emre Uzun, Sedat Taştemur, Yusuf Kasap, Samet Şenel
Özet
Amaç: Transüretral prostat rezeksiyonu (TURP) uygulanan benign prostat hiperplazisi (BPH) hastalarında statin kullanımının kanama komplikasyonu üzerine etkisini değerlendirmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma TURP ameliyatı geçirmiş BPH hastalarını içeren prospektif bir vaka-kontrol çalışmasıdır. Çalışmaya yetmiş altı hasta dahil edildi (30 statin kullanıcısı ve 74 statin kullanmayan). Hasta yaşı, ameliyat öncesi laboratuvar değerleri (tam kan sayımı, prostat spesifik antijen (PSA) seviyeleri, prostat hacmi, uluslararası normalleştirilmiş oran (INR), aktif parsiyel tromboplastin zamanı (aPTT)), intraoperatif özellikler (rezeke edilen prostat dokusu miktarı, kan transfüzyonu, ameliyat süresi, üriner kateterizasyon süresi) ve ameliyat sonrası özellikler (serum tam kan sayımı ve hastanede kalış süresi) değerlendirildi. Statin kullanan ve kullanmayan TURP yapılan hastalar hematokrit değerleri ve kanama komplikasyonları açısından karşılaştırıldı.
Bulgular: Hematokrit ve trombosit sayısındaki azalma düzeyi açısından gruplar arasında fark yoktu. Her iki grupta da ameliyat sonrası hematokrit ve trombosit sayıları ameliyat öncesi değerlere göre anlamlı derecede düşüktü. Gruplar arasında yaş, PSA, prostat hacmi, histopatolojik tanı, transüretral rezeksiyon (TUR) hacmi, INR, PT, aPTT, transfüze edilen kan miktarı, ameliyat süresi, irrigasyon süresi, hematokrit ve trombosit sayısı açısından anlamlı fark yoktu. Statin kullanan grupta TUR hacmi, antikoagülan kullanım sıklığı, kateterizasyon süresi ve hastanede kalış süresi istatistiksel olarak daha yüksekti.
Sonuç: Sonuçlarımız, TURP uygulanan BPH’lı hastalarda statin kullanımının kanamayı etkilemediğini gösterdi. Statinlerin yaygın kullanımı göz önüne alındığında, ameliyat sırasında kanama üzerindeki etkilerine ışık tutacak daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: benign prostat hiperplazisi, kanama, prostatın transüretral rezeksiyonu, statin
Özgün Araştırma
Fentanil ve Remifentanil’in perkütan nefrolitotomi vakalarında inraoperatif hemodinami ve postoperatif derlenmeye etkileri
Yasemen Höbek Aydın, Dilek Öztürk Kazancı
Özet
Amaç: Perkütan nefrolitotomi (PCNL) uygulanan hastalarda fentanil veya remifentanilin intraoperatif hemodinamik etkileri ve postoperatif derlenme üzerine etkilerini karşılaştırmak.
Gereç ve Yöntemler: Çalışmamız randomize, ve prospektif olarak yapıldı. Çalışmaya Amerikan Anestezist Derneği (ASA) I-II ile PCNL uygulanan 40 hasta dahil edildi. Uygulanan anestezi tekniği aynı olup remifentanil-fentanil ilaç kullanımına göre tüm hastalar 2 gruba ayrıldı. Her iki grupta anestezi indüksiyonu bolus dozda propofol 2mg/kg ile idame sevofluran (MAC 2) ile sağlandı. Kas gevşemesi 0,6 mg/kg rokuronyum ile elde edildi. Grup 1’e anestezi indüksiyonu sırasında tek doz halinde 1 μgr/kg remifentanil, Grup 2’ye anestezi indüksiyonu sırasında tek doz olarak fentanil 2μg/kg verildi. Hemodinamik stabiliteyi sağlamak amaçlı Grup 1’de remifentanil infüzyon şeklinde (0.05 μg/kg/dk.), grup 2’de ise 45 dk. da bir fentanil 0,5 μg/kg iv puşe verildi. İntraoperatif hemodinamik parametreler ve iyileşme verileri kaydedildi. Aldrete Skoru, Ramsay Sedasyon Skalasında 15, 60, 360. dakikalardaki değerler ameliyat sonrası kaydedildi. Ağrı değerlendirmesi için görsel analog skala (VAS0-10) kullanıldı.
Bulgular: İntraoperatif hemodinamik ölçümler Grup 1’de daha stabildi. Nitro-gliserin ihtiyacı Grup 2’de anlamlı olarak arttı (p <0,05). Aldrete skorları, Ramsay sedasyon ölçekleri ve VAS gruplar arasında anlamlı farklılık göstermedi. Derlenme Grup 1’de Grup 2’den anlamlı olarak erkendi (p<0,05).
Sonuç: PCNL sırasında fentanile kıyasla Remifentanil ile stabil hemodinamik durum ve daha güvenli iyileşme sağlanabilir.
Anahtar Kelimeler: fentanil, perkütan nefrolitotomi, remifentanil, görsel analog skor
Özgün Araştırma
Gebelerde renal kolik yönetimi: tek merkez deneyimlerimiz
Şaban Oğuz Demirdöğen, Ahmet Emre Cinislioğlu, Bakytbek Kozubaev Usenbekovich, Salih Al
Özet
Amaç: Renal kolik nedeniyle başvuran gebe hastaların klinik özelliklerini, konservatif ve cerrahi tedavi sonuçlarını paylaşarak literatüre katkı sunmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Hastaların demografik ve klinik özellikleri, gebelik haftaları, taş öyküsü, laboratuar ve radyolojik incelemeleri, hastalara uygulanan tedavilerin detayları, cerrahi tedavi uygulanan hastaların tedavi uygulamaları, komplikasyonlar, hastaların doğuma kadar olan takiplerindeki özellikleri retrospektif olarak incelenerek değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya kliniğimizde takip ve tedavisi yapılan, renal kolikle başvuran 21 gebe hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 27,2 ± 5.75 yıl idi. Ortalama gebelik haftası 20,1 ± 7.12 idi. Hastaların %14,3’ü ilk trimesterde, % 52,4’ü ikinci trimesterde, % 33,3’ü üçüncü trimesterde idi. Hastaların 14’ü (%66,7) sağ renal kolikle, 7’si (%33,3) sol renal kolikle başvurdu. Hastaların başvurudaki ortalama görsel analog skoru (VAS) skoru 8,38 ± 0,86 idi. Hastaların 20’sinde (%95,2) tanı ultrasonografi (USG) ile konuldu. Sadece 1 (%4,8) hastada tanı manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ile konuldu. Hastaların 13’üne (%61,9) konservatif tedavi, 8’ine (%38,1) endoskopik cerrahi tedavi uygulandı. Cerrahi tedavi olarak tüm hastalara sadece Double J (DJ) stent konuldu. Konservatif tedavi ile takip edilen 32 haftalık bir gebede (%4,8) takiplerde erken membran rüptürüne bağlı erken doğum eylemi gelişti. Hastaların 4‘ünde (%19,0) doğum sonrası DJ stent çıkarılmasından başka ek üreteroskopik girişim gerekti. Konservatif tedavi ve cerrahi tedavi uygulanan hastalar ayrı ayrı değerlendirildiğinde her iki grup arasında demografik ve klinik özelliklerde istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı.
Sonuç: Gebelikte renal kolik; tanı ve tedavi basamaklarındaki kısıtlılıklar, maternal ve fetal sağlığı etkileyebilecek potansiyel komplikasyonlar nedeniyle önemli ve multidisipliner bir yaklaşımla değerlendirilmesi gereken bir problemdir. Bu hastalar doğru tanı basamakları kullanılarak konservatif olarak ya da konservatif tedavinin başarısız olduğu durumlarda endoürolojik girişimlerle etkili ve güvenli bir şekilde tedavi edilebilirler.
Anahtar Kelimeler: gebelik, renal kolik, konservatif tedavi, cerrahi tedavi