Editör Kurulu Mesajı
Prof.Dr. R. Gökhan ATIŞ
Yayın Kurulu
Hakem Listesi
İçindekiler
Özgün Araştırma
Kronik Prostatit/Kronik Pelvik Ağrı Sendromu ile İlgili YouTube Videolarının Kalite ve Güvenilirlik Analizi
Burhan Coskun, Halit Mustafa Acar, Ahmet Eren Toto, Gokhan Ocakoglu, Omer Faruk Aslan, Onur Kaygisiz
Özet
Amaç: Kronik prostatit/kronik pelvik ağrı sendromu (KP/KPAS) hakkında YouTube’da bulunan bilgilerin
güvenilirliğini ve kalitesini değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntemler: “Kronik prostatit” ve “erkek kronik pelvik ağrı sendromu” arama terimleri kullanılarak toplam 200 video toplandı. İki ürolog videoları analiz etti ve kullanışlılıklarına, kalitelerine ve içerik güvenilirliklerine göre derecelendirdi. Videoların güvenilirliğini ve kalitesini değerlendirmek için modifiye DISCERN aracı ve Global Kalite Puanı (GQS) sıralama sistemi kullanıldı.
Bulgular: 200 videodan 120’si değerlendirme için uygun bulundu. Videoların çoğunluğu faydalı bulunmakla birlikte (%65,83) çoğunlukla sağlık profesyonelleri tarafından üretildiği saptandı (86 video). Akademik kökenli sağlık çalışanları tarafından üretilen videolar, özel sektör kökenli olanlara kıyasla daha yüksek görüntülenme sayısına ve daha uzun süreye sahipti (p=0.043 ve 0.011). Akademik sağlık çalışanları tarafından yüklenen videoların yüklenmesinden bu yana geçen sürenin daha uzun olduğu izlendi (p=0,003). Ortalama güvenilirlik puanı, ortalama GQS puanı ve ortalama içerik puanı akademik sağlık çalışanları tarafından yüklenen videolar için anlamlı derecede yüksek saptandı (p<0.001). Tüm değişkenlerin sağlık çalışanlarının uzmanlık alanlarına göre farklılık göstermediği bulundu ( p=0.349; 0.349; 0.263; 0.307; 0.901; 0.118 ; 0.308 ; 0.114 ; 0.435 ve 0.187 )
Sonuç: YouTube’da KP/KPAS hakkında bilgi arayan hastaların, özellikle akademik kurumlarla ilişkili sağlık uzmanları tarafından oluşturulan videolara odaklandıklarında değerli ve güvenilir içerik bulmaları muhtemeldir.
Anahtar Kelimeler: Prostatit; Pelvik Ağrı; Yaşam Kalitesi.
Özgün Araştırma
Yazılı ve Video Formatlarındaki Bilgilendirilmiş Onam Bilgilerinin Anlaşılması ve Geri Çağırılmasının Karşılaştırılması: Retrograd İntrarenal Cerrahiye Odaklanma
Burhan Coskun, Sezin Türk Kaya , Yavuz Mert Aydın, İsmail İfşa, Seniha Çorabay, Hakan Kılıçarslan
Özet
Amaç: Bu çalışmanın amacı, retrograd intrarenal cerrahi (RIRS) için bilgilendirilmiş onam alınması sürecinde bir eğitim aracı olarak video kullanımının hasta anlayışı, memnuniyeti ve tercihleri üzerindeki etkisini geleneksel yazılı onam formlarına kıyasla değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya RIRS planlanan toplam 114 hasta dahil edildi. Katılımcılar, RIRS prosedürü hakkındaki bilgilendirilmiş onamı okuduktan sonra hazırlanan soru anketini yanıtladılar. Daha sonra prosedürle ilgili bir eğitim videosu izlediler ve yazılı ve video tabanlı bilgilendirilmiş onam arasındaki bilgi ve tercihlerdeki değişiklikleri değerlendirmek için video sonrası bir anket doldurdular.
Bulgular: Bilgilendirilmiş onam sürecine videonun dahil edilmesinin, hastaların RIRS prosedürü hakkında daha doğru yanıtlar vermesine katkı sağladığı izlendi (p<0.001). Katılımcıların çoğunluğu (%94,5) video sunumunu yazılı onam formuna göre daha faydalı bulmuş ve geleneksel yönteme tercih etmiştir. Ek olarak, video kullanımı, prosedür hakkında bilinçli kararlar vermede artan güven ile ilişkilendirildi. Katılımcıların çoğu, videoyu kolay erişilebilir ve anlaşılır buldu ve bu da genel memnuniyetlerine katkıda bulundu.
Sonuç: Video ile zenginleştirilmiş bilgilendirilmiş onam süreci, klinik uygulamada standart bilgilendirilmiş onam sürecine değerli bir katkı olabilir. Sağlık hizmeti sunucuları, kolay erişilebilir ve anlaşılır bilgiler sağlayarak hastaların ihtiyaçlarını daha iyi karşılayabilir ve genel bakım kalitesini iyileştirebilir. Bu yaklaşım, daha iyi hasta sonuçlarına, sağlık hizmeti sağlayıcılarına artan güvene ve tıbbi bakıma daha hasta merkezli bir yaklaşıma yol açabilir.
Anahtar Kelimeler: Retrograd İntrarenal Cerrahi, aydınlatılmış onam, videoinfografi
Özgün Araştırma
Perkütan Nefrolitotomi’de Skorlama Sistemlerinin Cerrahi Başarıyı Öngörmedeki Yeri: Tek Merkez Sonuçları
Emre Şam, Ekrem Güner
Özet
Amaç: Biz bu çalışmada, perkütan nefrolitotomide (PNL) en yaygın kullanılan modeller olan Guy’s skoru, S.T.O.N.E skoru ve CROES nomogramının taşsızlığı öngörme etkinliklerini ve hangi modelin taşsızlığı daha başarılı öngördüğünü belirlemeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Tersiyer akademik merkezimizde, 2009 ile 2018 tarihleri arasında böbrek taşı nedeniyle PNL uygulanan 18 yaşından büyük hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirildi. İncelenen parametreler, hastaların demografik verileri, taşa ait özellikler, Guy’s skoru, S.T.O.N.E. skoru, CROES nomogramı, operasyon süresi, transfüzyon oranı, hastanede kalış süresi ve taşsızlık idi. Taşsızlık açısından kestirim değerleri receiver operating characteristic (ROC) curve analizi kullanılarak belirlendi.
Bulgular: Çalışmaya toplam 200 hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 43,7 ± 14,6 yıl idi. Hastaların ortalama taş skorları sırası ile şöyle idi: Guy’s skoru: 2,11 ± 1,01, S,T,O,N,E skoru: 7,54 ± 1,73, CROES nomogramı: 194 ± 62,7, Taşsızlık oranı %66 olarak belirlendi. Taşsızlık sağlanamayan hastalarda taşsızlık sağlananlara göre Guy’s skoru ve S.T.O.N.E skorunun anlamlı yüksek, CROES nomogramının ise anlamlı düşük olduğu belirlendi (sırasıyla p<0,001, p<0,001 ve p<0.001). Kestirim değeri ve eğri altındaki alan (AUC) sırasıyla Guy’s skoru için 2,5 ve 0,770, S.T.O.N.E skoru için 7,5 ve 0,722 ve CROES nomogramı için 185 ve 0,843 idi.
Sonuç: PNL’de taşsızlığı öngörmede Guy’s skoru, S.T.O.N.E skoru ile CROES nomogramı etkili modellerdir.
Anahtar Kelimeler: CROES nomogramı, Guy’s skoru, perkütan nefrolitotomi, S.T.O.N.E skoru, taşsızlık
Özgün Araştırma
Genç Yaşta Görülen Transizyonel Hücreli Mesane Karsinomunda Genetik Yatkınlık Var Mıdır?
Selim Taş, Ali Erhan Eren, Mahmut Taha Ölçücü, Barış Paksoy, Ekrem İslamoğlu, Salih Boğa
Özet
Amaç: Bu çalışmada genç yaşta görülen mesane transizyonel hücreli karsinomlu (TCC) hastalarda genetik yatkınlığın olup olmadığı belirlenmeye çalışıldı.
Gereç ve Yöntemler: Ocak 2010-Ocak 2021 tarihleri arasında transüretral mesane tümörü rezeksiyonu (TUR-MT) yapılan total 652 hastanın verileri incelendi. Verilerine ulaşılabilen 40 yaş altında, sigara kullanmayan ve üriner sistem TCC açısından mesleki predispozan faktörü olmayan 7 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaşı, vücut kitle indeksi (VKİ), cinsiyeti, meslekleri ve beş yıllık takipleri geriye dönük kayıt edildi. Hastaların kan örneklerinden toplam 403 kanserle ilgili gen çalışıldı. Genetik mutasyonları belirlemek için Clinical Exom Sequencing testi kullanıldı.
Bulgular: Hastaların 6’sı erkek 1’i kadındı. Ortalama yaş ve VKİ sırasıyla 31,42 ± 2,12 (22-39) yıl ve 21,72 ± 33,14 (22-27,7) kg/m2 idi. Hastaların hiçbirinin birinci derece akrabalarında üriner sistem TCC özgeçmişi yoktu. Tüm hastaların içinde sadece 1 hastada kesme noktası küme bölgesi geninde ekson 1-17 delesyonu vardı.
Sonuç: Genç yaşta görülen mesane TCC’de genetik predispozan faktörler henüz net ortaya konulamamıştır. Çalışmamız sınırlı sayıda hastayı içermekle birlikte, sonuçlarımıza göre mesane kanseri aile hikayesi olmayan genç yaşta görülen mesane TCC’li hastalarda genetik predispozan saptanmamıştır. Net ilişkinin değerlendirilebilmesi için daha büyük hasta sayılı prospektif randomize kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: Mesane Kanseri, gen değişimleri, transizyonel hücreli karsinom, genç hasta.
Özgün Araştırma
Vücut Dışı Şok Dalgası İle Taş Kırma Başarısında Ultrason Kılavuzluğu ile X Işını Kılavuzluğunun Karşılaştırılması
Sarp Korcan Keskin, Ferhat Keser
Özet
Amaç: Bu retrospektif çalışmanın amacı, vücut dışı şok dalgası ile taş kırma (SWL) başarısında ultrason (USG) ile hedefleme ve X ışını ile hedeflemeyi karşılaştırmaktır.
Gereç ve Yöntemler: Ocak 2018 ile Aralık 2020 tarihleri arasında üriner sistem taş hastalığı için SWL uygulanan hastaların dosyaları geriye dönük olarak incelendi. Hastalar, SWL sırasında taş hedefleme için kullanılan görüntüleme yöntemine göre iki gruba ayrıldı: USG grubu ve X ışını grubu. SWL başarısı, taşların tamamen temizlenmesi veya klinik olarak önemsiz, rezidü fragmanların olması (<4 mm) olarak tanımlandı ve başarı oranı iki grup arasında karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya her grupta 100 hasta olmak üzere toplam 200 hasta dahil edildi. İki gruptaki hastaların demografik verileri ve taş özelllikleri benzerdi. SWL’nin başarı oranı USG grubunda %84 iken, X ışını grubunda %72 idi (p=0,041). USG grubunda taşsızlık elde etme ihtimali, X ışını grubuna göre 2,04 (%95 GA: 1,02-4,07) kat fazlaydı.
Sonuç: Bu retrospektif çalışma, USG hedeflemesiyle yapılan SWL’nin, X ışını hedeflemeli SWL’ye kıyasla daha yüksek bir başarı oranına sahip olabileceğini önermektedir. USG kılavuzluğu, SWL sırasında taş hedefleme için iyonize radyasyon kullanmadan güvenli ve etkili bir alternatif sunmaktadır. Bu bulguları doğrulamak ve klinik pratikte USG kılavuzluğunda SWL’nin potansiyel faydalarını araştırmak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: vücut dışı şok dalga ile taş kırma, ultrason, X ışını, üriner taş hastalığı
Özgün Araştırma
Böbrek Taş Lokalizasyonuna Göre Perkütan Nefrolitotominin Başarı Ve Komplikasyon Oranlarının Karşılaştırılması
Mehmet Taşkıran , Kazım Doğan
Özet
Amaç: Perkütan nefrolitotomi (PNL), büyük ve kompleks böbrek taşları için birinci basamak cerrahi
tedavi yöntemidir, ancak potansiyel morbidite ve ciddi komplikasyonlar gelişebilmektedir. Bu nedenle
çalışmamızda geniş örneklem grubunda PNL sonrası taş lokalizasyonuna göre başarı ve komplikasyon
oranlarını değerlendirmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya PNL uygulanan toplam 782 hasta retrospektif olarak dahil edilmiştir.
Hastalar iki ana gruba ayrıldı; basit taş grubu (üst pol, pelvis, alt pol) ve kompleks taş grubu (parsiyel
staghorn, multikalisyel, pelvis+alt pol, komplet staghorn). Tüm olgularda operasyon süresi, floroskopi süresi, hastanede yatış süresi ve nefrostomi kateteri çıkarma zamanı kaydedildi.
Bulgular: Olgularda taşların %67,1’i (n=525) basit taşlarken, %32,9’u (n=257) kompleks taşlardı. Çalışmamızda en sık %34,3 oranıyla alt kaliks taşı gözlendi. Olguların %15,1’inde kan transfüzyonu gerçekleştirildi. Kompleks taşa sahip olgularda ölçülen ortalama akses sayısı, operasyon süresi, floroskopi süresi, nefrostomi alınma zamanı ve hastanede yatış sürelerinin, basit taş gözlenen gruba kıyasla anlamlı şekilde yüksek olduğu belirlenmiştir (Sırasıyla p-değerleri = 0.000, 0.000, 0.009, 0.000 ve 0.000). Total komplikasyon oranı %9,7 (n=36) olarak belirlenirken; en sık komplikasyon (%4,4) ciddi kanama idi. Çalışmamızda total başarı oranı %74,6 (n=583) olarak belirlendi. Kompleks taşa sahip olgularda hesaplanan komplikasyon oranının (%14.4), basit taş gözlenen gruba (%7.4) kıyasla istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde yüksek (p=0.002), taşsızlık oranlarının (sırasıyla; 57.6% ve 82.9%) ise düşük olduğu belirlendi (p=0.000).
Sonuç: Çalışmamızda PNL prosedürünün basit taşa sahip olgularda, kompleks taşlı gruba kıyasla anlamlı şekilde yüksek başarı oranı ve düşük komplikasyon riski sağladığı açıkça gösterilmiştir. PNL, basit taşlı olgularda daha kısa ameliyat süresi ve hastanede yatış ile anlamlı olarak ilişkilendirilmiştir. Ayrıca geniş örneklem grubuna sahip çalışmamızın bulguları, yayınlanmış verilerle karşılaştırıldığında nispeten yüksek taşsızlık oranı ve düşük komplikasyon oranları gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Böbrek taşı; Ürolitiyazis; Perkütan nefrolitotomi; Taşsızlık oranı; Komplikasyon.
Özgün Araştırma
Robot Yardımlı Böbrek Naklinde Bifazlı Sıvı Tedavisi’nin Etkinliği
Nalan Saygı Emir
Özet
Amaç: Perioperatif sıvı tedavisi, nakledilen böbreğin işlevini etkileyen faktörlerden biridir. Bu çalışmada, perioperatif hasta stabilizasyonu ve allograft böbrek fonksiyonları üzerine ikili fazlı sıvı tedavisinin etkinliği değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntemler: 2015-2017 yılları arasında gerçekleştirilen 65 canlı vericili robot yardımlı laparoskopik böbrek nakli operasyonu verileri retrospektif olarak analiz edildi (16/04/2018, Protokol no 2018-07-13). Hastalar nakil öncesi diyaliz tedavisi alan grup (Grup Preemptif: GP, n=27) ve nakil öncesi diyaliz tedavisi almayan grup (Grup Non-Preemptif: GNP, n=38) olarak bölündü. Tüm vakalarda ikili fazlı sıvı tedavisi kullanıldı (faz 1=vasküler anastomoz öncesi 1-3 ml/kg/s ve faz 2=vasküler anastomoz sonrası 10-12 ml/kg/s). Hastaların hemodinamik ve biyokimyasal durumu, erken ve geç allograft böbrek fonksiyonları değerlendirildi. Veriler istatistiksel olarak gruplar içinde ve arasında karşılaştırıldı.
Bulgular: Tüm hastalarda vasküler anastomoz sonrasında hemodinamik/metabolik stabilite ve diürez elde edildi. Gruplar arasında intravenöz (iv) sıvı toplam miktarında (faz 1’de verilen miktar dışında) fark yoktu, ancak GP’de faz 1’ de verilen sıvı miktarı anlamlı olarak daha azdı (p<0,05). Ameliyat öncesi kan pH ve HCO3 değerleri GP’de düşüktü, Na+ ve Cl- değerleri yüksekti (p<0,05). K+ ve Ca+2 değerlerinde her zaman ve her iki grupta ekstübasyon sonrası pH değerlerinde fark bulunmadı. Ameliyat öncesi kan üre ve kreatinin düzeyleri GP’de anlamlı olarak yüksekti (p<0,05), ancak tüm değerler ameliyat sonrası 1. ve 7. günlerde normale döndü. Uzun süreli takipte, her iki grupta da benzer mortalite ve reddetme oranları görüldü.
Sonuç: Sonuçlarımız, canlı vericili robot yardımlı laparoskopik böbrek nakli hastalarında ikili fazlı sıvı tedavisinin hemodinamik/metabolik stabilite ve allograft böbrek fonksiyonlarını elde etmede etkili olduğunu desteklemektedir.
Anahtar Kelimeler: Anestezi, sıvı tedavisi, hemodinamik izleme, böbrek nakli, nakil alıcısı, robot yardımlı cerrahi
Özgün Araştırma
Genital Siğillerin Erkeklerin Depresyonu ve Cinsel İşlevleri Üzerindeki Etkisi
Nihat Türkmen, Cemil Kutsal
Özet
Amaç: Bu çalışma, insan papilloma virüsü enfeksiyonuna bağlı depresif durumun cinsel olarak aktif erkeklerde cinsel işlevleri nasıl etkilediğini gözlemlemek için tasarlanmıştır.
Gereç ve Yöntemler: 2020-2022 yılları arasında XXX Hastanesine başvuran ve fizik muayene ile genital siğil (GS) tanısı alan 77 primer erkek hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar siğillerin sayısı ve büyüklüğüne göre (küçük boy ve büyük boy) iki gruba ayrıldı. Hastalardan Hastane Anksiyete Depresyonu (HAD) ölçeği ve Uluslararası Erektil Fonksiyon İndeksi (IIEF-5) formlarını doldurmaları istendi. İki grubun verileri karşılaştırıldı ve analiz edildi.
Bulgular: Yaş ortalaması 39,7±10,3, VKİ kg/m2 27,0±7,2 idi. Siğil boyutlarına göre 2 gruba ayrılan hastalar normal dağılım gösterdi. Küçük siğil boyutu grubundaki hastaların %13’ünde ve büyük siğil boyutu grubundaki 21 hastanın %52,5’inde HAD skala kısmı anormal bulundu (p<0,0001). IIEF-5 ölçeği değerlendirmesine göre, küçük boy grubunda 5 hastanın %13,5’inde, büyük boy grubunda ise 19 hastanın %47,5’inde ciddi cinsel işlevlerin olduğu görüldü (p<0,0001). Kronik hastalığı olan 2 grup arasında anlamlı fark gözlenmedi (p=0,263).
Sonuçlar: Anksiyete ve depresyon GS tanısı konulan hastalarda tanı anından itibaren ortaya çıkmakta ve belirgin hale gelmektedir. Bu konunun dikkatle incelenmesi ve gerektiğinde psikiyatri konsültasyonlarının yönetime dahil edilmesi gerekebilir.
Anahtar Kelimeler: Genital siğil, Anksiyete, Depresyon, Seksüel fonksiyon
Özgün Araştırma
Kompleks Üst Üriner Sistem Taş Hastalığı Tedavisinde Robotik Cerrahinin Rolü: Tek Merkez Deneyimi
Murat Can Kiremit, Yakup Kordan
Özet
Amaç: Bu çalışmanın amacı, farklı endikasyonlar ile da Vinci robotik sistem (Intuitive Surgical Incorporation, Sunnyvale, CA) kullanılarak yapılan üst üriner sistem taş hastalığı tedavilerinin klinik sonuçlarını paylaşmaktır.
Gereç ve Yöntemler: Temmuz 2016 ve Temmuz 2023 tarihleri arasında merkezimizde robotik taş cerrahisi yapılan 12 hastanın verisi retrospektif olarak incelenmiştir. Daha önce geçirilmiş başarısız taş cerrahisi olan hastalarda büyük ve/veya impakte üst üriner sistem taşı olması (n=7), eş zamanlı saptanan renal kitle için parsiyel nefrektomi gerekliliği (n=4) ve üreteropelvik bileşke (UPB) darlığına bağlı eş zamanlı pyeloplasti gerekliliği (n=1) sebebi ile robotik taş cerrahisi planlanmıştır.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 12 hastanın 7’si (%58) erkek, 5’i kadındı (%42) ve ortanca yaş 58 (IQR: 44–68) yıldı. Preoperatif BT değerlendirmesinde taşların ortanca boyutu 38 mm (IQR: 16–53) olarak bulundu. Hastaların 7’sinde (%58) çoklu taşlar var iken 5’inde (%42) soliter taş saptanmıştı. Hastaların 8’inde (%66,7) robotik pyelolitotomi ve/veya nefrolitotomi uygulanırken dört hastada ise robotik üreterolitotomi uygulandı. Cerrahi esnasında hastaların 7’sinde (%58) eş zamanlı fleksibl üreterorenoskopi ile endoskopik asistans gerekti. Ortanca ameliyat süresi ve tahmini kan kaybı sırası ile 190 dk (IQR: 126–148) ve 50 ml (min:0, maks: 300) olarak saptandı. Eş zamanlı parsiyel nefrektomi yapılan bir hastada hemoraji görülmesi üzerine transfüzyon ve ardından endoskopik psödoanevrizma embolizasyonu ihtiyacı oldu. Robotik pyelolitotomi yapılan bir hastada ise kendiliğinden azalan uzamış dren aktivitesi (6 gün) görüldü. Ameliyat sonrası yapılan tetkiklerde hastaların 11’inde (%92) tam taşsızlık sağlandığı görüldü. Rezidü taş görülen hastada ise JJ stent çekilmesi esnasında retrograd intrarenal cerrahi (RIRC) yapılarak 8 mm boyutundaki rezidü kalkül fragmante edilerek mutlak taşsızlık sağlandı. İlave girişim sonrası hastaların tamamında mutlak taşsızlık görüldü.
Sonuçlar: Kompleks klinik senaryolarda robotik cerrahi, tek seansta yüksek mutlak taşsızlık ve düşük komplikasyon oranları yanında cerrahların artan robotik böbrek cerrahisi deneyimi de düşünüldüğünde büyük böbrek taşlarının tedavisinde de alternatif olarak hastalara sunulabilir.
Anahtar Kelimeler: robotik cerrahi, fleksibl üreterorenoskopi, ürolitiyazis, komplikasyon
Özgün Araştırma
Üreter Taşlarında Üreterorenoskopik Holmiyum:YAG Lazer Litotripsi Etkinliğini Etkileyen Faktörler
Nadir Kalfazade
Özet
Amaç: Üreterorenoskopik lazer litotripsi (URS-LL) için Holmium:Yttrium Aluminum Garnet (YAG) lazer altın standarttır. Lazer litotripsiyi etkileyen en önemli faktörler taş hacmi, taş yoğunluğu, taşın konumu, lazer ayarları ve lazer fiberinin özellikleridir. Biz bu çalışmada lazer litotripsi verimliğini etkileyen prediktif faktörleri objektif yöntemlerle ölçmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntemler: Ekim 2020- Şubat 2022 tarihleri arasında kliniğimizde üreter taşları için yapılmış URS-LL vakaları retrospektif olarak incelendi. Klinik anlamlı rezidü taşı kalan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Hastalar için Holmiyum:YAG lazer 550 μm fiber kullanıldı. Hastaların demogafik verileri, taş boyutu, taş hacmi, taş yoğunluğu hounsfield ünitesi (HU) olarak hesaplandı. Hastaların enerji ( joule-J), frekans (hertz-Hz), güç (watt) değerleri ve toplam lazer kullanım süreleri kayıt edilerek toplam lazer enerji miktarı saptandı. Bu veriler elde edildikten sonra toplam enerji miktarı taş hacmine bölünerek 1mm³ taşı parçalamak için gerekli enerji miktarı (J/mm³) hesaplandı. Ayrıca taş hacmi toplam lazer süresine bölünerek saniyede parçalanan taş hacmi (mm³/sn) hesaplandı.
Bulgular: Lazer süresi ≤240 sn ve >240 sn olan gruplar arasında enerji, frekans, güç anlamlı (p>0.05) farklılık göstermemiştir.Lazer süresi >240 sn olan grupta taş hacmi, taş HU değeri, toplam enerji, 1 mm³ taşı parçalamak İçin kullanılan enerji, lazer süresi ≤240 sn olan gruptan anlamlı olarak daha yüksekti. Lazer süresi >240 sn olan grupta 1 sn’de kırılan taş hacmi (mm³) lazer süresi ≤240 sn olan gruptan anlamlı olarak daha düşüktü. Lazer süresi ≤240 sn ve >240 sn olan hastaların ayrımında taş 1050 HU kestirim değerinin anlamlı etkinliği gözlenmiştir. Toplam Enerji >2750 J olan grupta taş hacmi, taş HU değeri, toplam enerji, 1 mm³ taşı parçalamak için kullanılan enerji toplam enerji ≤ 2750 J olan gruptan anlamlı (p<0.05) olarak daha yüksekti. Toplam enerji >2750 J olan grupta 1 sn’de parçalanan taş hacmi (mm³/sn) toplam enerji ≤ 2750 J olan gruptan anlamlı (p<0.05) olarak daha düşüktü.
Sonuç: Lazer litotripsinin etkinliğini ölçmek için bir saniyede parçalanan taş miktarı (mm³/sn) ve 1 mm³ taşı parçalamak için gerekli olan enerji miktarı (J/mm³) gibi daha objektif verilere gereksinim vardır. Bu verilerin bilinmesi üreterorenoskopik lazer litotripsi etkinliğini artırmada prediktif bir faktör olabileceği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Üreter Taşı, Ho:YAG Lazer Litotripsi, Joule, Frekans